HASDER’in Dijital Zanaatkârlar Haritası projesi kapsamında gerçekleştirdiği söyleşiler devam ediyor. Bu kez, Kıbrıs’ın belki de adada kalan son yorgancısı olan değerli zanaatkâr Mahmut Yağmur ile yaptığımız söyleşiyi sizlerle paylaşıyoruz.
Lefkoşa Surlariçi’nin dar sokaklarında, yıllardır yorgancılık yapılan küçük bir dükkân dikkat çekiyor. Altmış yılı aşkın süredir aynı özenle çalışan usta Mahmut Yağmur, burada el emeği yorganlar üretmeye devam ediyor.
1953 yılında Malatya’nın Darende ilçesinde doğan Mahmut Bey’in hikâyesi, Anadolu’nun topraklarından başlayıp Kıbrıs’a kadar uzanıyor. Çocukluk yıllarında ailesiyle birlikte Mersin’in Tarsus ilçesine göç ediyor. Babası onu okutamaz ama annesi, “Bir meslek sahibi olsun” diyerek zanaatkârlığın kapısını aralıyor.
Mahmut Bey, Tarsus’ta bir ustanın yanında sekiz yıl süren uzun bir çıraklık döneminden geçiyor. Üç yıl boyunca hiçbir ücret almadan, sadece öğrenmek için çalışıyor. Her dikişte sabrı, her ilmikte emeği öğreniyor. Askerliğini tamamladıktan sonra kendi dükkânını açıyor ve artık bir yorgancı ustasıdır.

Bir Geziyle Başlayan Yeni Hayat
1979 yılında Kıbrıs’a kısa bir geziye gelen Mahmut Bey, adanın havasını, insanlarını ve sıcaklığını çok sevdiğini dile getiriyor. Burada mesleğini sürdürebileceğini fark edince buraya taşınma kararı alıyor. Gönyeli’de ilk dükkânını açıyor, yıllar sonra ise Lefkoşa Surlariçi’ne taşınıyor. O günden bu yana, küçücük atölyesinde yorgan dikmeye devam ediyor.

Pamuk Kokulu Bir Zanaat
Mahmut Bey’in yorganları tamamen el emeğiyle hazırlanıyor. Bezleri kendi elleriyle dikip pamuklarını Türkiye’den getirtiyormuş. Antepli bir arkadaşı her gelişinde 9-10 kilo pamuk taşıyor ona. Bezler dikiliyor, pamuklar makinede kabartılıyor ve yavaş yavaş bir yorgan şekil alıyor.
Müşterilerinin çoğu eski yorganlarını getiriyor; Mahmut Bey onları onarıyor, yeniliyor. “Yeni yorgan alan azaldı ama eskileri onartmak isteyen çok.” diyor. Yine de zaman zaman özel desenli, “modelli” yorganlar da yapıyor. Tavus kuşu, üç yapraklı yonca, ya da müşterinin isteğine göre yeni bir desen… Her biri onun elinden çıkan bir imza gibi.

Bir Zanaatkârın Felsefesi
Mahmut Bey’e göre, bir yorgan iyi bakılırsa otuz yıl dayanabilir. Bu düşüncesini şu sözle özetliyor:
“Bakarsan bağ olur, bakmazsan dağ olur.”
Bu söz, sadece yorganlar için değil, hayatın kendisi için de geçerli. Emek verilmeden, sevgi katılmadan hiçbir şeyin kalıcı olamayacağına inanıyor.
Müziğin ve Sessizliğin Arasında
Gençliğinde müziğe de büyük bir tutkusu varmış. Saz çalmayı, türkü söylemeyi çok severmiş. Güçlü bir sesi, içten bir müzik yeteneği varmış. Fakat babası, onun bu yönünü sürdürmesine izin vermemiş. O da müziği gençliğinde bir süreliğine icra etmiş, sonra sessizliğe bırakmış. Şimdi o sessizlik, dikiş makinesinin ritminde yankılanıyor.

Zamanla Yarışan Bir Usta
Bugün Mahmut Yağmur, adada yorgancılıkla uğraşan belki de son usta olduğunu dile getiriyor. Emekli olmasına rağmen mesleğinden kopamıyor. “Bu iş ölmesin, benden sonra da yaşasın.” diyor.
Ama en büyük endişesi, artık çırak bulamamakmış. Kimse bu sabrı, bu emeği, bu el işçiliğini sürdürmek istemiyormuş. Yine de o, iğnesini elinden bırakmıyor. Her gün yeni bir yorgan dikiyor, belki son olmayacağını umarak!
Bir Kültürel Mirasın İzinde
Mahmut Yağmur’un hikâyesi, sadece bir zanaatkârın değil; aynı zamanda kaybolmaya yüz tutan bir kültürün hikâyesi. Her dikişinde geçmişin izleri, her pamuk tanesinde sabrın kokusu var. Onun dükkânına girdiğinizde sadece bir yorgan değil, bir ömrün emeğini görüyorsunuz.
