HASDER’in düzenlediği 35.Halkbilimi Sempozyumu, Lefkoşa Türk Belediyesi’nin Merkez Lefkoşa Konferans Salonu’nda 25 Ekim akşamı kalabalık bir izleyiciyle gerçekleşti. Engin Anıl’ın yönettiği sempozyuma bildiri sunan araştırmacıların bildirileri büyük ilgi gördü ve izleyenlerin sordukları sorularla da uzun uzun tartışıldı. Sempozyum sonunda araştırmacılara HASDER adına plaketlerini Kani Kanol ve Ali Nebih takdim etti.
Sempozyumun açılış konuşmasını yapan HASDER Başkanı Kani Kanol, konuşmacıları ve konukları selamladıktan sonra, antik Yunan’dan kalma olduğu söylenen, “Taşı delen suyun kuvveti değil, damlaların sürekliliğidir” sözünü hatırlatarak, “bizler HASDER camiası olarak bu sözü hep önemsedik. Yolumuzu aydınlatan bir ışık olarak gördük. Bütün çalışmalarımızı ve etkinliklerimizi bu çerçevede sürdürdük ve sürdürmeye davam ediyoruz. 1982 yılında başlatıp, bugün 35.’sini yapacağımız bu sempozyumda da inatla toplum olarak biz kimiz, neyiz, nereden geldik, nereye gidiyoruz sorularını hep sorduk sorguladık. HASDER olarak tutarlı, ilkeli ve kalıcı çalışmalar yaparak genç kuşaklara iyi bir örnek olmaya gayret ettik” dedi.
Daha sonra bildirisini sunan Ahmet Erdengiz, özetle “Kıbrıs Türklerinin atalarını oluşturan ve 1572-1581 yılları arasında adaya sürülen Türkmenler hakkında elimizde artık yeteri kadar arşiv belgesi vardır. Kıbrıs’a yerleşen bu Türkmenler bir kısmı Orta Asya olmak üzere, beraberlerinde yüzlerce yıldan beri Anadolu’da oluşturdukları kültürel miraslarını da getirmişler, başta Rum toplumu olmak üzere adadaki toplumlarda kültürel alışverişte bulunmuşlardır. Bu nedenle gerek Kıbrıs Türklerine ait, gerekse iki topluma ait ortak veya benzeyen kültürel değerler ele alınırken bunların bir kısmının Anadolu ve hatta bazılarının da Orta Asya kökenli oldukları gerçeğini ve perspektifini gözardı etmememiz gerekmektedir.” dedi.
Araştırmacılardan Aytaç Çağın ise, “Kıbrıs’ta Haziran 1974’e kadar, halk oyunları, “Milli oyunlar” adı altında genellikle okullarda beden eğitimi öğretmenleri tarafından öğretilen, Anadolu’nun muhtelif yörelerinin oyunları idi. Ben 1965 yılından 1974 yılına kadar, birçok okulda bu oyunlara genelde klarnetimle ve ayrıca oyunun yöresine göre, gerek akordiyon ve gerekse zurna ile eşlik ettim. Kıbrıs Türk folkloru araştırmalarıma 1972 yılında kendi motosikletimle adayı dolaşarak başlamıştım. Mesela, Kaleburnu köyünde, ama kemaneci Hüseyin Lulli ve 96 yaşındaki Mehmet Misiri’den derlediğim orak oyunu Baf yöresinde bilinmiyordu. Elde ettiğim verileri arkadaşlarım Mustafa Serdengeçti, Erbil Çinkayalar, Mehmet Levent ve hocamız Mehmet Kansu ile paylaştım. Araştırmalar daha sonra ekibimizle devam etti. Evdim köyünde zurnacı Mustafa Dayı’dan, Kartal oyununu derledik. Çiftetelli, Bekri, Aziziye (Sultan Abdülaziz’in hicaz bestesi) Kozan, Sandala mandala, Kız sana nişan geliyor adlı oyunlarımızı ortaya koymak için birlikte yaptığımız araştırmaların sonucunda tam anlamıyla hazır olamadığımız için, Haziran 1973’te İzmir 1. Uluslararası Akdeniz Festivali’ne ekibimiz, Gaziantep yöresinin oyunları ile katıldı. İzmir’de Gazintep’ten gelen ekip ile karşılaştık. Bizlere kendi oyunlarımız yok mu diye sordular. Haziran 1974’te kendi oyunlarımız ile İzmir 2. Uluslararası Akdeniz festivaline katıldık.” diyerek o dönemde yapılan çalışmaları anlattı.
Cemay Onalt Müezzin de bildirisinde, “Selçuk Garanti önderliğinde 2005’te kurulan Kıbrıs Havaları Derneği (KIBHAD), popüler olduğu kadar unutulmaya yüz tutmuş Kıbrıs türkülerini de ”Türkçe ve Rumca” olmak üzere iki dilli icra etmektedir. Kıbrıs halklarının nesilden nesle aktarılan kültürel unsurları ve tarihsel gerçekleriyle sosyal yaşamı müzik aracılığıyla önceki kuşaklara geçmişi hatırlatırken, genç kuşaklara da o günleri tüm canlılığıyla günümüze taşımaktadır. Bu çalışmada, KIBHAD’ın repertuarında yer alan parçalardan üçü, Haydi de Süsleyin Gelini, Vraga ve Maden İşçileri bu bağlamda incelenmiştir. Kamran Aziz’in 1962’de yazıp bestelediği Haydi de Süsleyin Gelini Kıbrıs ağzıyla yazılmıştır ve Kıbrıslıtürklerce oldukça önemli bir geleneksel kutlama olan düğünü, folklorik ögelerle ele almaktadır. Düğünün en önemli öznesi olan gelinin hazırlanışı, günlerce süren düğünde konukların ağırlanması oldukça canlı bir biçemle verilir. Rumca bilen eski kuşak Kıbrıslıtürkler tarafından söylenen Vraga ise Selçuk Garanti’nin uyarladığı Türkçe sözlerle günümüze kazandırılmıştır. Muhafazakar ve modernizm yanlıları arasındaki çatışmayı vraga/dizlikten pantolona geçiş aracılığıyla aktaran “hava”, öyküleme tarzındaki komik bir üslupla söylenmektedir. Türkçesi o günlerin işçi liderlerinden Cahit Anıl tarafından uyarlanan Maden İşçileri’nde ise 1948 yılında 1300 Kıbrıslırum ve 700 Kıbrıslıtürk’ün tek vücut olarak, 125 gün, CMC şirketine başkaldırıp daha iyi çalışma hakkı özlemiyle Lefke’de başlattığı grev dile getirilir. KIBHAD’ın 5 serilik kitap ve cd çalışmasına sığdırdığı “Kıbrıs havaları” , somut eserler olarak geçmişten geleceğe bir köprü niteliğindedir ve gelecek kuşakların dünü anlaması için önemli kaynaklardır.” diyerek, türkülerimizle ilgili çalışmaları anlattı.
Burak Gökbulut ve Mustafa Yeniasır ortak sundukları bildiride özetle şunları söylediler: “KKTC’de çalışan müze görevlilerinin somut olmayan kültürel miras unsurlarının korunup aktarılmasına ilişkin bilgi ve görüşlerini tespit etmeyi amaçladığımız bu çalışmada müze çalışanlarının SOKÜM konusunda yeterli ve net bir bilgiye sahip olmadıkları belirlenmiştir. Katılımcıların özellikle SOKÜM’ün kapsamı, amaçları ve korunması konularında tam anlamıyla doğru bilgileri olmadığı görülmüştür. Bunun yanında önemli bir kısım müze çalışanının SOKÜM temsilî listesinde yer alan mirasları doğru tespit edebildikleri, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığının SOKÜM ile ilgili faaliyetleri hakkında genel bir fikre sahip oldukları söylenebilir. Ayrıca katılımcıların, yeni nesle kültürel miras kavramını anlatmada müzelerin rolünün farkında oldukları da görülmüştür. Somut olmayan kültürel miras kavramının ve koruma bilincinin Kuzey Kıbrıs’ta yaygınlaştırılabilmesi için öncelikle SOKÜM Sözleşmesine benzer bir belgenin adada hazırlanıp yürürlüğe sokulması ve somut olmayan kültürel mirasların kültür turizmi ve yaratıcı turizmde planlı ve doğru bir şekilde tanıtılıp pazarlanması gerekmektedir. Ayrıca KKTC’de özel ve resmî müzelerde görevli çalışanların hizmet içi eğitimlerle ve konferanslarla bu anlamda daha fazla bilinçlendirilmeleri de bir diğer önemli husus olarak dikkat çekmektedir.”
Son bildiriyi ise Şevket Öznur sundu ve özetle şöyle dedi: “Kıbrıs Türk ve Rum Masallarına baktığımız zaman birbirlerini etkiledikleri gözlemlenmektedir. Bizim ulaşabildiğimiz masal kitaplarında daha çok Rum masallarında Türk etkileri görüldüğü bir gerçektir. “Dirimmo” adlı masal her iki toplum tarafından bilinmektedir ancak masal, adından da anlaşılacağı gibi Rumlardan Türklere geçmiş ve geçtikten sonra adında ve içindeki epizotlarda değişiklikler olmuştur. Yine Türklerden Rumlara geçen masallarda da sözü edilen değişiklikler gözlemlenmiş ancak ilgili masallarda geçen sözcükler masalın Türklere ait olduğunu bizlere göstermiştir. Özetle, Pertev Naili Boratav’ın dediği gibi “Kültürler birbirlerine saygı duydukları ve birbirlerinden üstün olmadıklarını anladıkları zaman, kültür olurlar.” Sizlere sunmaya çalıştığımız önemli Kıbrıs halkbilimi örneklerinden de görülebileceği gibi Ada’da yaşayan Türkler ve Rumların birbirilerine etkileri oldukça fazladır.”